Zaman zaman evden ofise geçerken ya da ofisten geç çıktığım saatlerde, taksi duraklarındaki araçları kullandığım oluyor. Sadece on dakika bile olsa da, o kısa sürede taksici arkadaşlarla hiç tahmin edemeyeceğiniz konulara değiniyor,ne muhterem insanların kulaklarını çınlatıyoruz bilemezsiniz…
Geçenlerde yine bir sabah ofise geçerken, taksici bir arkadaşla koyu bir sohbete girdik. Hararetle konuşurken, artık insanların ne kadar duyarsız olduğuna değiniyorduk. Bir kaç örnek verip, içinde bulunduğumuz durumdan bahsederken, bana Alaplı’da gerçekleşen bir olayı anlattı.. ‘Yok artık’ dedirten bu konu basına dahi yansımış, açık söylemek gerekirse benim de gözümden kaçmıştı. Sonra tabii ilk fırsatta internetten olayın detaylarını araştırma fırsatını bulmuştum.
Bahsi geçen olay, bir çok sitede konu olmuş hatta görüntüleriyle ulusal basında da yer bulmuş. Yerel bir internet sitesinde de 25 Ocak 2012 tarihli yayınlanana haberde, ‘Polis hırsızlık yaptı, vatandaş duyarsız kaldı’ başlığı ile sunulmuştu. Olayın özetinde; Alaplı Emniyet Müdürlüğü’nce ilçe merkezinde iki tatbikat gerçekleştirilmiş; 2 ayrı yerde, hırsız kılığındaki emniyet mensubu, bir aracın kapısını tornavida ile açmaya çalışarak, içindeki dizüstü bilgisayarı almaya çalışmıştı. İki tatbikatın birinde bir minibüs şoförü duruma müdahale edince olay ortaya çıkmıştı. Diğerinde ise herkesin gözü önündeki araçtan dizüstü bilgisayar çalınmış, durumu gören kişilerin, anlasalar bile 155 Polis İmdat’ı arayıp ihbar etmediklerini gözlenmişti…
Kim bilir gün içerisinde çevrenizde bu olaya benzer ne kadar çok olay yaşanıyordur, bir düşünsenize… Yerdeki pet şişeyi iki adım ötedeki çöp kovasına atmamak, yere düşen vidasından ayrılmış bir çöp kovasını zabıtaya bildirmemek ya da hemen yanı başınızdan geçen ve tehlikeli olabileceğini düşündüğünüz bir olayı, 155’i arayarak bildirmemek bu duruma en basit örneklerden sadece bir kaçı olabilir. Elbette işin başka ilginç bir boyutu da var. Bütün bu duyarsızlığımızın farkında olmamıza rağmen, sürekli konuşuyor olmamıza ne dersiniz peki? ‘Bu kentte çöpçüler de hiç çalışmıyor arkadaş’, ‘Belediye sadece süslesin, mahallemdeki çöp kovası bir senedir yerde duruyor, yazık…’ sözlerine ne demeli peki?
Belki de bu şekilde yetiştirildiğimizden kaynaklanıyordur. Belki de 80 döneminde yaşadıklarımızdan sonra benliklerimize işlemiş bir huy mu dersiniz? Madem öyle ise şimdiki gençlerin durumuna ne demeli? Ne derseniz deyin, toplum olarak, ortada bir sorun var ise, çuvaldızı kendimize batırmadan önce biz çoktan sorumlusunu bulmuş oluyoruz.
Günümüzde hayat felsefesi yapabileceğimiz manidar o kadar çok söz varken ‘Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın’ atasözünü o kadar benliğimize işlemişiz ki, gerçekten ucu bize dokunmuyorsa, çoğu zaman bir telefon bile açmaktan aciz (!) durumdayız. İş duyarlı olup, sorumluluk almaya gelince biz kuyruğun en sonundayız.
Ayrıca en önde kendi isteği ile duranlar da o kadar azalmıştır ki, o insanlar, yaşadıkları kente, oturdukları apartmana ya da çevrelerinde insanlara karşı az da olsa duyarlı olduklarında abesle iştigal görülebilirler. ‘Abi bırak sana ne ya, sen ne karışıyorsun? ‘, ‘İşin mi yok kardeşim, bak işine..’ vs. vs.
Hâlbuki; şöyle eğilip yerdeki şişeyi çöp kovasına atsanız ya da yerdeki çöp kovası ile ilgili bir dilekçeyi belediyeye iletseniz (hatta artık e-posta da gönderebilirsiniz), olaylara bu şekilde yaklaşsanız bile, emin olun zaten sorunların çoğunu büyümeden çözmüş oluruz. Aksi halde davranarak emin olun ‘siz de’ farkında bile olmadan bu sorunun bir parçası olmaktan öteye geçemiyorsunuz.
Bence özellikle bu son paragraftaki davranış biçimini uygulamıyorsanız bile, günlük yaşantınızda denemeye başlayın. Hatta bu şekilde davranmamız gerektiğini çevrenizdekilere de sık sık anlatın. Emin olun, uygularken takdir edilmeyebilirsiniz belki, ancak bir süre sonra çevrenizdekiler de sizi örnek almaya başlayacaklardır.
Siz de ufak sorunların çözümünde küçük bir hareketle, büyük bir pay sahibi olabilirsiniz. Bana güvenin, üstesinden geldiğiniz ve daha önceden çok önemli görünen küçük sorunları çözdüğünüzde daha mutlu olacaksınız…
‘Çözümün bir parçası değilseniz, sorunun bir parçasısınızdır.’
(17 Eylül 2012 tarihinde Ereğli Bülteni internet sitesinde yer alan köşe yazarları bölümünde yayınlanan yazım)